12K - Ortaköy - Rumeli Hisarı - A silent and beautiful run with a disturbing start
Thursday, April 29, 2010
a short distance of a long distance
Sunday, April 25, 2010
Friday, April 23, 2010
Wednesday, April 21, 2010
from the rue vilin
Dün gece ve birçok gece olduğu gibi uyuyamamamın sebebi ne hava ne su ne de yediğim birşeyin dokunması. Düşüncelerimin saldırısından kurtulamayıp savaşı kaybetmem ve beynimi teslim etmem.
Detayların detayında inanılmaz bir işçilik ile özenle büzenle çok çalışkan bir fırın gibi üretip duruyorum. Çok güzel şeylerden çok korkunç şeylere kadar 1 den başlayıp onları yüzleri buluyorum.
Yorgunluktan bayılana kadar fırını çalıştırıp her çeşit düşünceyi pişirip beynimi yakacak dereceye ulaştığında bırakıp bir yenisine atlıyorum.
Ama niye? o yorgunluk bayılması sonrası ve kalkana kadar ---- bu düşünceler rüyaya dönüşmüyor.
bu aralar rüya göremiyorum. Güzel bir rüya görmeyeli çok uzun zaman oldu. Güzel rüya diye esasında mutsuzluğun içinde uyanıyorum.
En ufak bir kelimeyi saatlerce düşünen, günün veya haftanın yorgunluğuna rağmen sabah 5'e kadar ayakta tutan bu beynim, bu ruh hastası bu saniye durmayan bu yorgun ve bu üzgün beynim , bu kadar kuvvetli çalışabiliyorsa veya çalıştırabiliyorsam uyutmayı da becermeliyim deyip dün gece bir hayli zorlayarak uyumalısın methodlarına girdim.
Beni uyutmayan beynim beni uyutmayı neden beceremiyor?
Neden düşünmeyi tercih edip neden düşünmemeyi seçmiyor?
Camın kenarından 2 haftada yeşeren ağaca baktım. Binaların damların arkasından güneşin doğuşunu bekledim. Kül tablasından yarım sönmüş sigarayı çekip çıkardım. Soda içtim. Gözlerim beynimden gelen tokatlara direnirken şehir uyuyordu. Tek tük florasan lambalı şehir uyuyor, kalkık olanların ne yaptığını yalnızlığını heyecanını yorgunluğunu taşıyor, her yanan lambada şehir biraz daha ağırlaşıyordu. Sanıyorum 7 veya 8 tane yanan lamba saydım.
Gün başlıyor.
Gün başlıyor ve düşünceler yok oluyor başka bir kişiye bürünüp yola koyuluyorum. 2 haftadır beni üzen Vespam ile kontağı çalıştırmadan yokuş aşağı oradan tekleyerek yokuş yukarı oradan plan program kırmızı defter kurşun kalem üstü çizilenler yeni eklenenler üstü çizilemeyenlerin dehşeti - gün başlıyor. Oraya gideceğim buraya gideceğim onu arayacağım bunu arayacağım sonra kavga ederek telefonu kapatacağım babama kızacağım motoru tamire mi yetiştirsem saçım ne zaman kesilecek ortaklar rapor bekler Ertan'a yapılacak süpriz nasıl ayarlanacak, bu inceden vuran sızlama dişçimi sensodyn mi ister, bilekliğim soluyor, traş olmayacağım hiç artık, nisan bal gibi bitti işte, kaç kere yüzeceğim, kaç kişi işe alacağım, bir sonra babama ne zaman sarılacağım, koşacak mıyım, koşabilecek miyim, bugün , yarın, pazar sonra sonra tekrar koşabilecek miyim, AC niye az üflüyor, bir türlü krem süremediğim ellerim, follow up dosyam, yaklaşan 31 Mayıs, dayım, dayım aradı, depo işi bakıyorum dedi, artık iş hiç bulamıyorum bulamayacağım dedi, göğüsüm yırtıldı, sayfaları hızla biten pasaportum, bol gelen pantalonlarım, Jefi gelecek gitarıyla, nalkaponu kazanacak mıyım bu sene?, 3D çizimci nereden bulacağım şimdi, kaç kişiydik kaç kişi kaldık şimdi, indirilecek şarkılar, inmiş dinlenecek şarkılar, görülecek filmler, hiç bitmeyecek kitaplar, makinem, beynimdeki projeler, muhtasar, kdv, ssk primleri, mülakatlar cvler, gün başladı peki kaçta bitecek, bağ kur borcumu ne zaman ödeyeceğim, kredi kartları, doktora atılacak email, çin'den çıkıp gelecek gemi, gelemeyecek gemi...
Yeşil ışık.
Kırmızı ışık.
Duruyorum.
25 saniye.
Kırmızı ışık yaklaşık 25 saniye yanıyor.
Nefes alıyorum.
Her kırmızı ışıkta olduğu gibi Vespa'mın hızına bakıyorum.
Duruyorum.
Pşşşht diyor biri. Sonra biri daha. Pşşşt pişşşt pişşşt
"Biz buradayız"
"Sen gün başladı de, sen gün başladı sağa sola koştur, sen bir oraya bir buraya savrul"
"Psssht"
"Biz buradayız, biz akşama kadar da buradayız. Biz hep buradayız"
(Max'dan Sunlight - oldukça iyi - sonunda başka bir şarkıya atlayabiliyorum)
Sunday, April 18, 2010
- Nerdesin
- Babaannemin orada
Odakuleden çılgın gibi kullanıp yanına gitmem 3 dakikamı aldı.
Ertan'ın kendi soyadından yanında durabildiği tek yer.
Babaannesi.Taşın ortasında babaannesinin soyadı ÇITAK.
Sessizce yürüdük. Ben kargaları haçların üstünde yakalamaya çalıştım. Beceremedim.
Çok konuşmadık.
Yaşayamadığımız bir hayatın içinde beraber yanayana konuşmadan bir 5 dakika yürürdük.
Ben motoruma atladım.
- Yargıcının önünde buluşalım Bahar'dan bir limonata ısmarlayım sana
- Olur be abi güzel olur
Ne o Yargıcı'nın önüne gitti ne ben.
Oturamayacağımız gülemeyeceğimiz acele edeceğimiz limonatayı içmek hiç istemedik ki
Sıkışmış Topağcı'nın sıkışmış bodrum katında atlayıp çıkamadığımız yolculukların mutluluğu bize limonatanın serinliğinden çok daha iyi geliyor.
Ne oluyor da oluyor West Lafayette'nin o soğuk akşamından beri kendimi bir anda böyle grilerin içinde tıkanmışlığın nefessizliğin ananemin dedemin resimlerin hüznün bu şehrin her yerinde bu şehrin en hüzünlü köşelerinde bulmayı becerebiliyorum.
Manyak mıyım?
Saturday, April 17, 2010
Foto Lüks
Bazen yolda dedimi veya ananaemi görüyorum , bazen ikisini birden.
Bazen bir kaldırımda yürürlerken çok yavaş bazen daha genç bir parkta otururlarken.
Dedem yaşasaydı 88 yaşında ananem ise 86 yaşında...Neden sanki gayet olabilirmiş gibi geliyor bilmiyorum. Neden sanki erken öldüler hele ananem sanki dedemden de daha erken beni bırakmış gibi? Sanki daha fazla yanındaydım diye mi dedeme göre?
1 ay kaldı yanlarına gideceğim. Ne kadar zor da olsa , alıştım artık sanırım o anı karşılayabilmeye.
İçim sıkılıyor. İçim sanki merdaneye sıkışmış dönüp duruyor dolanıyor.
Yaz geldi ve yazları sevemiyorum ama sonbahardan kışdan inanılmaz kaçarken nereye saklanıp dinlenebileceğimi bilmiyorum.
Fotoğrafın arkasında Foto Lüks yazıyor. Lale sineması karşısı Bekir sokak no 2
Baktığım herşeyin fotoğrafını basıp filme döndürsem, oturup baştan seyretsem.
Foto Hayat
Foto Sen
Foto Ben
Foto Mevsim
Foto Çığlık