Bir ev bi bahce bir kapi onunden gectim bugun
Bir sandalye bir masa bir cardak altinda oturdum bugun
Bir taksi bir gun batimi bir mesafe aldim bugun
Simdi gene herkes icinde yerde
Simdi gene herkes ile birlikte hangi kapidan donecegime bakiyorum
Kafam havada
Hangi kapidan gercekten gecmek istedim bilmiyorum
Simdi o pesi sira dizdigim bordo sirtli ciltlerin hangisine bakip gulecegim bilmiyorum
Tek ama tek istedigim
En dalgali denizleri gormek
En dik yokuslarda
En yesil ormanlarda kosmak
Gunes batarken yukselen aya bakmak
Kyoto'da ufacik bir otel odasinda sizip kalmak
Ah setlla maris
Ah gormek istedigim endulus
Pesinden northern lights
Gei kosup o oksuz oturdugum unveersite kampusu
Lafayette
Bir dalga carpsin suratima
Bir ruzgar tutsun sirtimdan
Gitmek hihc bu kadar ozlenir olmamis
Hic bu kadar buyumemisti
İp ustunde cambaz gibi gibi
Becermeden dusesim var asagi
Onlarca kisi uuuuhhhhh
Onlarca kisi aaaaahhhhhhhhhh
Uhhhhhh
Ahhhhhhhh
Uuuu
Aaaa
Sunday, May 15, 2011
Wednesday, May 04, 2011
Saturday, March 26, 2011
Gri kutu açıldı, fotoğraflara tek tek bakıldı, tek tek tekrar bakıldı, kimisiyle konuşuldu kimisi hızlı parmak hareketleriyle kapatılıp kutuya fırlatıldı , iki üç tanesi çöpe bile atıldı.
Arka koltuk çocuğuydum , arabanın arka sağ koltuğunda oturan, sağımda solumda oyuncaklarımla ufak bir otel yaratan arka koltuk çocuğuydum. Babamamın arkasında hep abim oturur, sanki o mevki: direksiyon mevkiinden sonra gelen en önemli mevki gibi - hep o oturur - ben mızmızlanmaz, öne geçmek istemez, arka sağ koltukta kendi dünyamda yol alırdım.
Çok net hatırladığım çok uzak yolculuklar var; oyuncaklara ilgiden çok, cama kafamı yaslayıp kendi kafamda kendi yolculuğumu tek başıma yaptığım düşünmekten hiç uyuyamadığım çok uzun yolculuklar var (belki de o uyuyamamalar yıllar sonra öğlen uyuyamamalarım gölgede uyuyamamalarım sıkıcı bir filmde uyuyamamalarım gibi binbir formda ve kıyafette yorgunluk olarak geri döndüler, dönüyorlar)
Bazen saniyelerce bizle pararalel uçan bir kuş seçer, bazen savruk bir taş gibi savrulan bir karga seçer bazen o bozkır yollarda tek başına duran bir ağaç seçer bazen yandaki arabanın tekerleğini seçer kendi yolculuğumda kendi istediklerimi yanıma alırdım.
Annemin torbadan çıkardığı soğuk salatalıklar, meysu'lar, bitmek tükenmek bilmeyen çiş molaları, yemek molaları, su molaları, aaaa şuranın güzelliğine bak molalarından nefret eder bir an evvel arabada kendi yolculuğuma dönmek ister, o çoook uzun gelen kısa Bayramoğlu yollarında sanki bir evvelki yolculuğumun durağıymış da konuşmuşuz tanışmışız da şimdi yanında öyle sessiz sedasız geçemem ile selamladığım tanıdık binalar, boş kamyon römorkları, bazen bir tepe bazen gene bir ağaç, hatta bazen gene bir evvelki yolculuktan kalma bir kuş, birbirimizle konuşur selam dururduk.
Babam hep nasıl iyi araba kullandığını hatırlatır annem devamlı yemekten bahseder, her 100 metrede bir babama yavaş ilhan bak kamyon bak tır bak hava bak bulut der babam anneme sinirlenir abim anneme güler ben kendi sessizliğimde arabama kimseyi almaz yoluma devam ederdim.
1996, o meşhur Chicago-Lafayette otobüs seyahati...55 dakika saçımı camdan ayırmamış karanlıkta yol arkadaşlarımı fazla seçemediğimden parlak yıldızı seçmiş ve evet tam 55 dakika kendisiyle konuşmuş, o bana çok mu çok meşhur o buz o soğuk o yalnız o perişan gecede o koltukta o yol boyunca gözümü ayırmamıştım.
Bu sabah gene koşarken bin ağaç içinde avuç içi kalabalık ile
Bugün gene Vespa'mın üzerinde koskocaman kalabalığa dalarken
Şimdi ofiste duvarları koltukları rafları yerleri bir dünyala kaplanmış odamda
gene o arka koltuk gibi esasında tek başımayım.
hep tek başımayım. en artık değilsin dediğim anlarda bile tek başımayım.
ve tek başıma kaldığımı anladığım an, içimi kaplayan korku, yalnızlık korkusu ile ara sıra karışsa da; en dikkatli bakıldığında tek başına duran bir harf gibi sakin ve sessiz bir duruş içersinde o korku , bir an ile birleştiğinde, o anı yok edip, benim saniye sessiz kalamayan beynimin günümün gecemin içinde siyah bir zeytin gibi herşeyin başladığı anı bana sunuyor.
Bazen alıyorum , bazen almak istesem de alamıyorum, vücudumun (hep şu ruhun vücud ile karıştırılması ne büyük haksızlık kendisine) evet vücudumun titremesi terlemesi kulaklarımın tıkanması yutkunamamam parçalamak istediğim tshirtlerim ve ah sevgili sol kol sol parmaklar var mısınız yokmusunuz uzuvlar, işte orada öyle şeffaf birbirine dolanmış misinaların tam ortasında o simsiyah zeytin gibi bana bakan o anı tutup çekmeme engel oluyor oluyorlar saldırıyorlar beynime dolanıyorlar, dayanamıyorum çıldıracak gibi beynim karışıyor aklım duruyor paralize, ampute, ne dersen de bir fetus gibi, lucid rüyalar gibi, tramplenden atlarken ki iç çekilmesi gibi düşen asansörün içindeki ben gibi....
toplamaya başlıyorum
herşeyi, heryeri çekmeceleri kağıtları silgi çöplerini kahve makinasını şişeleri bulaşıkları arabayı vespayı sağımda solumda herşeyi toplamaya başlıyorum
herşeyi topluyorum.
Herşeyi.
-----------------------------
"I'm done with the office
I'm done with the office
I'm done with the office
Hello, forest"
ursr
Friday, February 18, 2011
iki taş üstünden koştum, bir kaldırım kenarından koştum, bazen bir çizgi seçtim içinden çıkmadan koştum, kuruçeşme'de koştum, sarayburnu'nda koştum, ortaköy, arnavutköy, karaköy, erenköy, kadıköy, yeniköy'de koştum, tel aviv, prater, hong kong, philly, lafayette, antalya, haliç, riva'da koştum...
yalnız koştum, dostla koştum, çok yalnız koştum çok kalabalık koştum
babama koştum anama koştum dedeme nezihme liseye mettalica konserine uzağa yakına sapsarı saçlarıma yalanlara dolanlara kendirkandırlara , en safa hayallere gözü yaşlı koştum , gülerken koştum , aksi koştum
sabah koştum akşam koştum öğlen ikindi o bahar bu bahar bu yaz bu soğuk bu kar bu yağmur bu çamur bu tepe bu yol bu asfalt bu ağaç bu boğaz bu istanbul ah istanbul kaç istanbul koştum
DR: Seni bulduğumuzda yerdeydin, bir ağacın dibinde elin yerdeki otlara sımsıkı tutunmuştu, zor ayırdık, kalbin atıyor ama atmıyor gibiydi, hemen bir araba çağırdık, arabaya bindin, yola koyulduğumuzda ağzında ilk "sesi biraz daha açın" çıktı, sonra gene bayıldın
Midem bulandı koştum, achilles vurdu koştum, dizim kitlendi , kalbim tekledi, bazen hakikaten tekledi, kolum tutuldu, beynim de tutuldu, dudağım kurudu, memek koptu, parmağım koptu koştum, kemiklerim acıdı, kaslarım gerildi gerildi gerildi, ellerim terledi koştum
taksinin peşinden, otobüsün dibinden, arabanın dikizinden koştum , beyaz çizgilerden mavi çizgilerden koştum, bazen bir köşe döndüm durdum, bazen bir köpek gördüm hızlandım, bazen karanlık gökyüzü, bazen aydınlık bir yıldız bazen bembeyaz bir astronot ile koştum, bazen iki durdum bir koştum bazen hiç durmadan koşup durdum
DR: Hastaneye geldik, uyandın, su içtin, cebinden bir mektup çıkardın , terinden adres okunamaz haldeydi, elime sıkıştırdın , lütfen dedin, lütfen unutma dedin, bir avlu istedin, cama dayadın anlını, odadan çıktık, döndüğümüzde yoktun
Tek tük koşular var, hani 10000 km koştuysam belki 5 km'si belki 10 km'si, o yatakta uyumadan evvel beceremediğim - başarısız düşünmedüşünmedüşünme seanslarının - en güzelleri
ne sağım ne solum ne oram ne buram ne saniye ne dakika öyle koştuğum sadece koştuğum en sessiz en ama en düşüncesiz saniye bir düşüncenin gelmediği hissetmediğim kilometreler var
ben o an nerdeydim ?
ben hakikaten o anlar neredeyim...
Monday, February 14, 2011
Sunday, February 06, 2011
Geçen hafta Bodrum'daydı bu resim.
babam taşıtmadı, haftaya ben getiririm deyip getirdi.
Dün beraber resme bakarken "iyi güzel alıyorsun da hikayesini biliyor musun bu resmin" deyince anlatmaya başladı:
Amcası Kore'ye gitmiş, savaşırken vurulmuş, babamın amcası.
Gazi olup geri dönmüş.
Dönerken babama bu gömleği getirmiş.
Babam bıçkın, 1952, yani 17, Arnavutköy delikanlısı, vapura mayo ile biner en üstünden boğaza atlarmış.
Gömleğin üzerinde Marilyn Monroe'lar Greta Garbo'lar...
Babam giymiş , saçları jölelemiş, doğru Arnavutköy meydanına, kızlara gömlekle hava atmaya!
Tam inerken, ara sokaktan, Dubaracı sokak, benim 3 sene oturduğum, Berber Niko'nun evinin oradan geçerken Foto Gül'den adı Sadullah:
"Hooop İlhan, bu ne yakışıklılık ya, gel bi fotoğrafını çekim senin" demiş babam da poz vermiş.
Babam 17 yaşında
Ben Arnavutköy'e taşındığımda 28
Ben şimdi 39
Babam 76
Thursday, January 13, 2011
Kaçmış Uykular Ormanı
köşesindeyim. Köşesindeyim koskocaman bir ormanın.
içine girmeye korkuyorum.
Bütün dün geceler, bu geceler, geçmiş geceler içinde.
Girip kafamı kaldırıp sitti senedir kaçmış uykularımı tek tek göreceğim, hepsi bana kızgın suratlarla kaçırdın benibakbenidekaçırdınlarla seslenecekler.
Girmezsem orman dolmaya devam edecek.
Girersem bin gündüz uyuyacağım hepsine sarılıp.