Her saniye düsünüyorum hemde o kadar cok düsünüyorum ki sonunda düsünmüs olduklarImI düsününce kafayI yedigime inanIyorum. Isin kötüsü düsündüklerimin sacma oldugunu bile bile inamaya alIstIrmam kendimi. Küçükken gözlerimi kapatIp hiç bir sey aklIma getirmeden beynimi dinlendirirdim. Acaba kaç dakika hiç bir sey düsünmeden durabilecegim diye dakika tutardIm. Simdi degil bir dakika bir saniye bile imkansIz. Bazen burada ne isim var diye kendime soruyorum. Dün aksam Viyana sokaklarInda dolasIrken „gerçekten ne yapiyorum ben burada“ diye defalarca kendime sorup durdum. Hele hele ilk aksam gittigim clubdaki anlatamadIgIm o belirsiz duygular... Bir yandan sahnedeki çIplak vücutlarIn sIcak danslarIna bakIp sasIrIrken bir yandan da arkamI dönüp sahneyi aydInlatan IsIgIn altInda karanlIgIn içinde kIpkIrmIzI yanan Coca-Cola amblemine bakIp afallasIyordum. Sanki „ben artIk senin kaderinim “ veya „kurtulus, burada bu sehirde“ dermiscesine duruyordu orada reklam. Her aksam Lafayette sessizligini anlatan odamda 32 kanalla vakit geciriyorum. Hele hele dün aksam kuru havada ortaya çIkan dolun ay beni gene o soguk sokakta, o soguk merdivenin üzerinde oturup bahçelerinde kIrIk bisikletler olan siyahilerin evlerine bakIp acIlarImI içime çektigim güne götürdü. O günde ay çok parlakti ama hep umut doluydu; simdi ise soguk bir IsIk kadar itici. Bir tatile ihtiyacIm var ama dinlenmek veya denize girmek için falan degil. Ruhumla basbasa kalabilmek icin. ArtIk ruhum da bana küstü. Neden artIk hep mutsuzum? Ve bu ne kadar böyle devam edecek? Yoksa, hep o filmlerde görüpte özendigim los IsIklI, çok bilmis barmenli, sadece burbon içilen barlara gidip saatlerce barmenle konusan beyaz saçlI, anIlarI ve acIlarI ile yasayan evliyalara mI benzeyecegim. Belkide cok cabuk evlenip iki üç çocuk üretip aile hayatIna kaçmak kurtulusum olur. Hani derler ya çocuk insanIn herseyidir diye. Iste, iki oglum olursa hayatImIda onlara adarsam belki biraz anlamlasIr bu mutsuz hayatIm, belki acIlarIm azalIr veya azalmazda ogullarImIn sevgisi örter üstlerini...Canim babacIgIm...NasIl hosuna gitmis yolladIgIm fax. „çok güzel bir fax çekmissin“ dedi. Nesi güzeldi ki iki satIrlIk faxIn. Telefon numaramdan baska bir sey yazmIyordu. Ne kadar mutlu kimbilir? NasIl böbürlenerek anlatIyordur kimbilir? CanIm annem...NasIl heyecanlI buradayIm diye. NasIl dün aksam gizli gizli aradIgInda hala saglIgImI soruyor. Günler çok çabuk geciyor. Mezuniyete çok az kaldI...Acaba ne olucak sonrasI? Sadece tek bir sey söylemek istiyorum satIrlarImIn sonuna yaklasIrken. Bazen ellerime bile bakmam yeterli oluyor acIlarImI görebilmek için. Sanki, saatlerdir agIr yük kaldIrmIsIm gibi hep çok yorgun ve ihtiyar ellerim... 5 Haziran 1996 Viyana