Friday, April 18, 2008

Erguvan



en merak ettiğim en karşısında durup hissetmeye çalıştığım nasıl ama nasıl basit ve güzel hayatları vardı ? nasıl yaşarlardıyı biraz olsun okuduğum kitaplardan anlatılanlardan da esinlenerek hisssetmeye çalışmak. Evin bahçesine bakıp en azından bir ağaç varsa "buraya salıncak yapmışardır" diyebilmek.

erguvan: hristiyanlara göre isa'nın havarilerinden birisi onu ele verip, çarmıha gerilmesine sebep olduktan sonra pişmanlık duyup kendini bu ağaca asmış. ağaç da dallarında can veren bu adamın alçaklığından dolayı utancından kıpkırmızı olmuş. o günden bu yana böyle rengarenkmiş (internet)

bu erguvanın büyüsü 2 yerde gizli...

1- bogaz hattinda o muhteşem fışkırması, yalılarda az kalmış yeşil alanlarda

2- ağaç yeşillenmeden, kupkuru dalından fışkırıyor bu çiçek, önce çiçek ! sonra yaprak !

bu fotoğrafı nikon ile esasında bir hayli de zorlanarak kumes gibi dörtgen baklava tellerin arasından çektim, hem de boğaza yakın şehrin en şehirleşmiş caddelerinin bi tanesinde, arada sıkışmış herhalde miras kavgasında paylaşılamamış hala solumaya çalışan bi binanın önunde belki de gördugum en devasal erguvan karşısında gercekten hayalperest merest biraz da donakalarak

dalip gittiğimde gene bi daha: taaa düşünemeyecek duruma gelene kadar - dedemi düşünüp - nasıl hayatın, uzun bir masadan salatalıktan domatesten poğaçadan ve çaydan ve kahkahadan ve dedenin o tertemiz gömleğinin kokusundan ve kafasındaki limon suyu sürülmüş kurşini beyaz saçlarından oluştuğunu düşündüm

Dağıldım, ofise döndüm.

Ananemin 1 senesinin dolmasına çok da az kala, dağılmayı durdurmaya bayağı da bir zorla... çaba ile gözyaşı ile cure ile placebo ile devotchka ile ve tabii sonunda rakı ile döndüm işte geriye...