Karaköy Cankurtaran hattı üzerinde koşarken hayal ettim. Son 10 gündür koşup durdum, hiç durmadan. Dünyaları koştum.
Sonra cumartesi geldi , Batu’m geldi. Offladık pofladık. Sıcaktan geberdik. Denize girelim mi çılgınca? He hu ? Hadi ulan. Mayoları giydik. Vespa…
Sarayburnu!
O inanılmaz akıntının olduğu Sarayburnu.
Kayalardan bıraktık kendimiz. Önce Batu, sonra ben. (Her zamanki gibi.) Öyle böyle bir akıntı değil. Ben çığlık çığlığa. Su şaşal su, buz gibi değil ama serin.
Su samurunun kafası nasıl dışarıda olur, işte öyle akıp gidiyoruz, bindik gidiyoruz. Topkapı Sarayı , Surlar, Sultanahmet, Cankurtaran. Manzaramda şilepler, surlar, Aya Sofyalar…
Paşalar albaylar var, oranın müdavimleri. Kayaların tam ortasına bi direk dikmişler, toprak getirmişler. Domates biber yetiştiriyorlar. Mangal rakı hep var.
İşte tam o direğin orada bir halat sistemi, akıntıdan kayıp gitme diye tutunuyorsun, kayalara basıp çıkıyorsun.
İlk çıkış bir anlamsızdı. Biz ne yaptık gibilerinden. Sonra mayo çıplak ayak 1 km geri yürü bi daha atla. Bi daha atla. Bi daha atla. Bi daha atla. 4 kere atladık.
İnanılmazdı. Su inanılmazdı, sarayların yanından kayıp giderklen akıntıda, hayat inanılmazdı, an inanılmazdı.….sanki İstanbul’dan uzaklaşırken mutlu ama panik, bir seslenişi ile içine çeken, son bir gayret halata tutunuyorduk. Çıkıyorduk
Durduk. Oturduk. Kayalarda. Konuşmadan. Üsküdar Kadıköy Caddebostan Erenköy Adalar Karaköy Boğaz…bir şehir baktık - bakakaldık. Onca anı onca yıl ayaklarımızın dibinden akıntı gibi hızla akıp geçerken her birine tek tek tutunmak halata asılmak geçmesin gitmesin kalakalsın diye debinmek.
…
Bayrak direğinin tam dibi Huzur Dolmuş Durağı….Guide Kemal’e sorduk ne bu…abi ne olacak Huzur işte baksana dedi…ee dolmuş durak…
Sarayburnundan biniyorsun dolmuşa, akıntı seni bu durakta indiriyor…İniyorsun dolmuşa biniyorsun dolmuşa sonra yeniden….
Bir şehir anısı, bu kadar sağlam olabilirdi candan dipten derinden..Batu’m ile.