Saturday, September 13, 2008

Uçurtmamı almasınlar


caddebostan sahili bundan çok aylar evvel ve sanıyorum bir nisan sabahı.
Hep iki üç adım uzaklarında durup, ortaya çıkan görüntümüzü ezberlemek için, biraz da kasten oraya doğru yürütmüştüm.

Çok ağır bir gün olmasıyla beraber oldukça da güzel bir gündü. Ya ağır olur ki ağır olur genelde, ya da güzel olur. Ama ikisinin olduğu haller işte beni hep yataklara düşürenlerden.

Uzaktan aileye bakabilmek ve aynı zamanda içinde olabilmek. Saf.

Babamla çok ağladık senelerce. Çok.

Annemle çok sarıldık. Hep.

Zamanla ilgili problemim çok geniş ve şimdiki içersinde devam edip duruyor. Geçmiş o kadar belirsizliğini koruyor ki ne olduğunu hala anlayamadan sarsıntılarına düştüğüm, ben, mütamadiyen katlanmak zorunda kalıyorum toparlanmalara.

Çok özünde, öyle zamanı dondurmak durdurmak yavaşlatmak gibi bir takıntım yok esasında (her nekadar kaleme almış olsam da "kaptanınız" yazılarımda).

Dediğim gibi, derdim zamanla, ayrışımlarıyla değil esasında.

...

Babam 74 yaşında. Güzel bir yaşta. Onu en çok sevdiğim yaşta.