Kasım yaklaşıyor. Ekimi yaşayamadım ve fazla da yaşayamayacağım maalesef - Kasım’ın içine karga tulumba. En son yaz başı amcamın karısının vefatında, Maide Halam’ın oğlu yanıma gelip (cenazeden cenazeye kuzen) ben bir şey de söylemeden nasıl geçenlerde tünelde dolaştığını dolaşırken bir saatçide saatini yaptırdığını yaptırırken dedemi adama sorduğunu adamın sen nereden tanırsın ki Muzaffer Amca’yı sonrası Engin yahu Engin sen misin diye neredeyse ağlamaklı olduğunu anlattı. Nezihe’me hala gidemediğim gibi o adama da gidip yanında çöküp dedemi sorup resmini çekip anlatıp konuşup dinleyip eyvallah çekemedim. Belki de yaşamıyor artık. Dedemi Tünel’de hatırlayan son adam hala oralarda mı acaba ya da röntgenci Satıh hala oralarda mıdırı cevaplayamadım? İz sürmek…Hiç kimsenin izini sürmedim sanıyorum bugüne kadar. Sokakların bulmak istediğim köşelerin ve evlerin (doğduğum evin, ananemin eski evinin, teyzemin Zincirlikuyu’daki köşkünün izini sürmüştüm bu şehirde.)
Bu gri şehirde.
Kendine ait öncü bulutları olan bu şehirde. Genelde Ağustos sonu Eylül başı gelen (ki bu öncü bulutları resimde bu sefer bayağı erken yakalamıştım yazın ortası) tek tek renk renk öbek öbek şehrin üstünde beliren hızlı giden bitecekmiş zannedip hiç bitmeyen öncü bulutları var bu şehrin. Çenem havada kafam yukarıda dakikalarca seyrettiğim, bazen açıkta onlarca, bazen de bir sokağın ortasında iki apartman arasından geçerken aman geçip gidecek diye heyecanlanmadığım hemen peşinden bir tanesinin diğerinin yerini aldığı bulutlar. Sanıyorum şehirde kimsenin bu bulutlardan fazla haberi yok. Sadece sonbaharın habercisi olduklarından ve esasında çokça olsa bile sayıca gaaayet ender gelip geçtiklerinden kimsenin haberi yok. Ama benim var, ve hatta öylesine var ki: her bir öncüde bu şehrin, anım olan başka başka semtlerinin hala o zaman diliminde kalmış Orhan’ı yaşattığından ve büyüttüğünden haberim var.