Çok zor çok ama çok zor bir üç ay sanıyorum bugün yarın son bulacak. Tüm parçalanmalar sonrası kendi kendime parçalandığım son iki hafta…Geçti. Zor geçti ama geçti. Sanıyorum huzur limanına yanaşmayacak olan ben; belki de bu son 3 ay belki de bir yerlerde duracak bi son bulacak ve ben de ara sıra da olsa belki de en azından 2-3 nefes 4-5 satır yazabilecek gücü tekrar bulacağım belki de tekrar Lafayette’in ilk iki senesi gibi berduş kahkahalara kavuşabileceğimi ümit edip dururken artık kesinlikle ve kesinlikle varamayacağımı anladım. Benden kaç tane var bilmiyorum ama bi tanesi ile bir hayli mücadele ettiğim ve hatta yenildiğim gerçek. Dik duramıyorum. Beynimi beni alıp ele geçiren geçmişe karşı dur dedirtemiyorum. Yazar neden burada hep kendinden bahsediyor neden hep burada özlemler çayırında yuvarlanıp duruyor bilemiyorum. Bilmek de istemiyorum. Gene her satırı zorla yazıp zorla bi sonraki satıra uçurumdan düşermiş gibi düştüğüm şu an: hangi benim ben de bilmiyorum.
(Bas gitarın bir teli eksik olur 4 teli olur diğerlerinin 5 belki de 6 teli olmasına rağmen o eksikliğin içinde o inanılmaz sesi verir)
Yanaklarım boynum gözyaşı içersinde Parkormanın ortasında Follow the cops back home dinliyordum? Kilyos’dan dönerken motorun üstünde rüzgar ağlamama da izin vermiyordu…
O buz gibi okul aylarında don kesmiş kulak hissetmez yürürken ter içersinde kalıyordum. Dün. Ayna da kendime bakakaldım.Bugün radyoyu açıp bangır bangır yol aldım. Ve bugün. Bir resim gördüm eskilerden. Görmemem gereken. İçine düşüp gitmemem gereken.