Sabah 7:30'da kalkmaya kurduğum hale 7'de kalktım. Hayvan gibi yağmur yağıyor, kalkıp kalkmamakla, acaba gelir mi gelmez eker mi ile kalkıyorum; önce Muarrem’i azat ediyorum sms ile. Saat, kalp bantı, pacer, şapka, eldiven, ipod, muz, ciklet, havlu: extra tshirt rutinin dışındakileri alıp çıkıyorum.
Çıkar çıkmaz sanki yağmur daha da şiddetleniyor.
Etiler’den yeni ve ilk defa beraber koşacağım partner Semih ile buluşmaca.
Yol alıyoruz. Yağmur daha da bastırıyor sanki gitme der gibi.
Park ediyoruz, ısınmaya vakit yok, arabada eldivenler ve şapka takılıyor, saate basıyorum, tam parkın oradan koşmaya başlıyoruz, tedirginim ve...“abi çişim geldi” "bir izin ver" ile irkiliyorum.
İçeri giriyor, sağnak, ya koşmam ya girmem lazım, giriyorum.
Aynı adam sağda aynı adam solda şömine yanmıyor ama orada TV bağırmıyor ama ortada UFO'lar tek tek kıpkırmızı yanıyor, masalar bomboş, masanın yanına gidiyorum, camdan dışarı aynı yere bakıyorum. Aynı tepeye aynı yeşile aynı kızıla...
Zeitgeist.
Şu bloguma ya da her ne ise burası kaç kere zamanın benim için ne kadar kötü işlediğini yazdım hep .
Semih çıkıyor, her yer çamur her yer ıslak her yer sessiz.
İlk tur rahat, rahat çünkü konuşuyoruz.
İkinci tur her kalan km’de daha az konuşuyoruz daha az konuştukça daha çok korkuyorum. Bitecek mi ? Ya da bu sefer son kez koşsam hayatımda evet şimdi burada 15 35 45 kaç?
Şortum sırılsıklam yapışmış , saçlarıma çamur sıçrıyor.
Son 500, ve 12, “hadi 15 yapalım yapmam lazım lütfen” "yapma oranım haftaya yapalım”
Bari 13e gidim diye asfalta atıyorum kendimi Semih arabaya gidiyor, kimileri tersime, jigsaw falling into place, yoldan çıkıyorum, vazgeçiyorum 12,5K duruyorum ellerim dizimde dizlerim buz kesmiş kıpkırmızı
Whatever makes me happy
Whatever I want