Thursday, February 15, 2007

TK ?

Dün gece. Annemlerde, ananemin odasında çekmecesini karıştırırken bir kaset buldum 60’lık. Üzerinde Nezihe ve Muzaffer yazıyordu. Ne bu dedim, beraber okuduğumuz şarkılar dedi, alıyorum dedim, aldım, arabama bindim, kaset çalar var. Koymak istedim, koyamadım.

Hayatımda hiçbirşeyi dedimi özlediğim kadar özlemedim. Dedemdir bana tüneli-vapuru-karaköyü-kadiköyü-istiklali tanıtan. Dedemdir bana ilk beyefendi duruşu tanıştıran.

Ananeme uzun zamandır sormak istediğim bu resmin zamanını ve nedenini sordum...Ya 1968 ya da 1970. Dedem Veysel Sait Akbaşoğlu diye bir adamın firmasında güneydoğu sokaklarının ışıklandırılma projelerinde çalışıyormuş. Bu resim de muhtemel Urfa, Diyarbakır dönüşlerinden bir tanesini...

Kim çekmiş? Niye çekmiş?

“Geçen yılbaşında, çok zorda olsa yazahanenin camının gözüktüğü avluya kadar gidebildim. Hep bembeyaz saçlarının gözüktügü cama, tüm gerçekleri, olmuş olanları, o cehennem günü kabullenmeyip seni orada bulucagıma inanaraktan baktım. Sende orada olmalıydın ve neden olmadıgına bir türlü anlam veremiyordum. Bir iki güvercinin uğultusuyla kendime gelip geri döndüm. Tekrar, nereden bulduğumu anlayamadığım cesaret ile röntgen odasına girip röntgenci Satık ile sarılp hal hatır sorduk. Ne güzel çay demlerdi soguk günlerde sobanın üstünde. Çıkıp kendimi zar zor atıverdim Beyoglu’na. Yanımdan geçen, tramvaylara bakıp küfür edip durdum, niye bir sene evvel bitiremediler şu Allahın cezası şeyi diye...Seninle çamurların üstünden atlayacağımıza beraber binerdik tramvaylara...” Sessiz Viyana gecelerinden , 14 Haziran 1996

Sunday, February 11, 2007

The Keyless Man

"çok iç, çok seviş, çok sev, çok hüzünlen, bilen adamın yaşamış/yaşayan adamın gözleriyle uzun uzun odaklanıp, seyreyle herşeyi, hayatı, kendini....hombre...hombre" Haziran 2006

"Akıllı olmanın bide nesi kötü biliyor musun ? Hani filmin sonunu baştan tahmin edersin...bakıştığın kızın verip vermeyeceğini daha baştan hissedersin ya...işte bunun gibi kendi sonuna dair projeksiyonların da bu denli güçlü olur ve mütamadi tedirginlikten kurtulamazsın...ah bu beyin hem ödül hem ceza..." Ocak 2007

Monday, February 05, 2007

34 VR 421

1978.

Ethemefendi caddesi. Park edilmiş bu iki ağacın 300 metre ötesindeki Ethemefendi apartmanında oturuyorduk. Babam 43 yaşında. kollarımın arasında. Şimdi 71. Ben 6. Gelecek ay 35.

Herhalde senelerce müşterisi olduğumuz Binzet Eczanesi'nden ilaç almaya annem inmiş, bizi de karşıdan çekmiş. Ne enteresan ki, daha sonra, tahminim 8 sene sonra, Binzet Eczanesinin üstündeki daireye, Uzay apartmanına taşındık.

Babam bu resimde durduğu noktada neredeyse her akşam durur "birşey lazım mı" kornasını çalardı cama koşan anneme.

Beyaz 124! Doluşup gezmelere çıktığımız, arkada olmayan önde olan kelebek camından açı ayarlamalarımla suratıma rüzgarı çarptırmalar, yapma artık hasta olacaksınlar...Babam en ufak en ince yerini bile parlatırdı.

Şu hayatta tek istediğim 45lik plakları 33lük çalınca şarkı nasıl distort olur...Ona rağmen, o distortiona rağmen zamanı yavaşlatabilmek.









Friday, February 02, 2007

hedeyk

Şu ibne cuma trafiğine kalmayayım diye erken çıkıp koşturmak şu ibne cuma trafiği kadar bi yorar oldu beni. Berjerimde yerimi almış boynumun arkasında sabahtan beri yerini almış gidememiş, başıma doğru uzanmış ağrıyı a-ta-mı-yo-rum. Yazarsamgeçermiyi bi deniyorum. Yokken aklımda birşey en zoru zaten şu yazmak. Bak bak. Yukarda yerimi almış yerini almış aynı cümlede. Bu bloglar bu özgür kelimelerin pıtırcıklaştığı, bu yılın insanı sensin! olayı falan...ne oluyor ? herkes bu kadar artist miydi? bu kadar şair, bu kadar bunalım, bu kadar Poe, bu kadar Zoe miydi? Bir şarkı sözü, iki şiir, vur dibineler, resimler, eskiler, yeniler...ne oluyoruz...hayır sadece düşeyazıyorum, sadece bakayazıyorum çoraplarıma...En nefret olan olmuş. Çoraplarım lacivert, ama topuk ve parmak kısmı turuncu, ve o parmak kısmındaki o turuncu kısımda bir ter izi. Parmaklarım terlemiş! Ama ben terlemem! Terlerim de kokmam. Hatta pastırma denemelerim bile çok oldu. Deli gibi kasten yiyip koltuk altlarımı yalar gibi kokladığım...yok öyle birşey. Gömleğim de gün kokuyor. Gün işte. Sabahtan şuana kadar kokuyor. Email kokuyor, araba kokuyor, fax kokuyor, çay kokuyor, para kokuyor, kahve kokuyor, telefon kokuyor, toplantı kokuyor. Çıkarmak istiyorum, duş almak istiyorum, pelte olursam, gitmem gereken yemeğe gitmek için yola koyulmak üzere kaynar sudan çıktığımda gidemezsen pelte orhan. Buzdolabım eski, it gibi ses çıkarıyor aklına geldikçe. Abi kayışı değiştirmemiz lazım, motor su kaçırıyor? Ahh-yaak zagor tenay..geçti mi bu ağrı? Dur bi sallayayım...geçmemiş. Duşa giriyorum. Gene yıllardır aynı sekansta yaptığım hareketleri gene aynı sekansta tekrarlamak için. Resim falan yok işte.