Sunday, February 22, 2009

raven


not because that all animals are astounding and interesting in their unique forms and behaviours, they are mind-bending because all of them reflect the very human beings if one looks closely, or even closer - the very himself/herself

among all of them, I see ravens that posses the reflection of my soul and behavior in the nature, but also the great fear they provide in doing this.

their unrest or their repose, their capability in adopting themselves in vast crowds and - in there - staying alone, or their astray behaviour in dark corners seems like an echo of my psyche.

O2

Thursday, February 12, 2009



2 sene olmasına az kaldı toplantıya girmek için arabamı parkettim. Yağmur yağıyor inanılmaz, atkım boğazımda düğüm olmuş boğazımda.

Sikerim dedim. Upuzun binanın yanından çamurlara çamurlardan çayırlara çayırlardan tepeye ve tepede umuyorum huzur içinde yanyana yatan dedeme ve ananeme gittim. O günden beri ilk defa...

Dedem 1922 doğumluymuş. Hayatımın tam yarısında beni bırakıp gitmiş.

Ananemin doğum yılına bakamayacak kadar gözlerim kapandı.

Bir taşın üstünde 2 aile ismi ikisi de 1 aile ufak bir kare içinde.

Çok özlüyorum.

Nezoş'u ve Muzo'yu çok özlüyorum.

Bu kadar kuvvetli bir şekilde hatıralara geri döndürebilecek bir beynim olmasın isterdim belki.

Şubat kasım kadar ağar geçiyor...

P.S: picture by shitty nokia

Monday, February 09, 2009

Yağmur

Çok zor çok ama çok zor bir üç ay sanıyorum bugün yarın son bulacak. Tüm parçalanmalar sonrası kendi kendime parçalandığım son iki hafta…Geçti. Zor geçti ama geçti. Sanıyorum huzur limanına yanaşmayacak olan ben; belki de bu son 3 ay belki de bir yerlerde duracak bi son bulacak ve ben de ara sıra da olsa belki de en azından 2-3 nefes 4-5 satır yazabilecek gücü tekrar bulacağım belki de tekrar Lafayette’in ilk iki senesi gibi berduş kahkahalara kavuşabileceğimi ümit edip dururken artık kesinlikle ve kesinlikle varamayacağımı anladım. Benden kaç tane var bilmiyorum ama bi tanesi ile bir hayli mücadele ettiğim ve hatta yenildiğim gerçek. Dik duramıyorum. Beynimi beni alıp ele geçiren geçmişe karşı dur dedirtemiyorum. Yazar neden burada hep kendinden bahsediyor neden hep burada özlemler çayırında yuvarlanıp duruyor bilemiyorum. Bilmek de istemiyorum. Gene her satırı zorla yazıp zorla bi sonraki satıra uçurumdan düşermiş gibi düştüğüm şu an: hangi benim ben de bilmiyorum.

(Bas gitarın bir teli eksik olur 4 teli olur diğerlerinin 5 belki de 6 teli olmasına rağmen o eksikliğin içinde o inanılmaz sesi verir)

Yanaklarım boynum gözyaşı içersinde Parkormanın ortasında Follow the cops back home dinliyordum? Kilyos’dan dönerken motorun üstünde rüzgar ağlamama da izin vermiyordu…
O buz gibi okul aylarında don kesmiş kulak hissetmez yürürken ter içersinde kalıyordum. Dün. Ayna da kendime bakakaldım.Bugün radyoyu açıp bangır bangır yol aldım. Ve bugün. Bir resim gördüm eskilerden. Görmemem gereken. İçine düşüp gitmemem gereken.