Friday, March 26, 2010

Ofisteyim ve saat 6:22
ve Çakma seven elevenden J&B aldım içiyorum şuursuzca. Şuursuzca derken ne miktarı ne de keyfi. İçiyorum sakinleşmek için sert günün sonunda. 80. kez aynı şarkı aynı yerde pes etmeden çalıyor.

İsrail aklımda. Greyhound otobüsü aklımda, Viyana'daki o son durak tren istasyonu ve durakta hiçbirşeyin olmaması volta atıp atıp trenin gelmesini beklerken tek eğlencemin elektrik direği olması, Ahmet ile Bodrum Torba kavşağı Peter Murphy'de yere çöküşümüz, çökerken sarılmamız,Milano konseri, Forest yemyeşil sahne hiçbir zaman aklımdan çıkmayacak, Oasis konseri, havada elden ele yatarak dolaşan ben, Sheffield 2000.

Lafayette...ah lafayette. Buz gibi soğukta o buzzzz gibi soğukta yalnızlığım. kapının önünde paketleri bitirdiğim jim beam içtiğim Lafayette.

Canım çok sıkkın ve amına koduğumun bloğuna daha tek satır yazmak istemiyorum. Başladım ve daha fazla yazmak istemiyorum.

Monday, March 22, 2010

Erenköy



Ethemefendi caddesinde doğudum büyüdüm 12 yaşımda uzaklaştım
Kısa bir ayrılık sonrası gene oraya geri döndüm
sonra Hamam sokak sonra Taşmektep
Dayımın Şerafettin sokak'taki evi ve balkonundaki uzun masalar ve dedemler
sonra tesadüfen annemlerin Şerafettin sokakta dayımın karşısına taşınmaları
(tabii dayım ooohh-be nerelerde)

okudum büyüdüm seviştim ağladım dedemi sonra ananemi kaybettim
sokaklarına koştum
dostlarla dişe diş kanakan büyüdüm
kavga ettim
sarhoşluktan kaldırımlarına düştüm

Erenköy.

Sanıyorum artık tesadüfen uğrayacağım sokakları
benim için tanıdık bilindik nefeslerden, ayak seslerinden çıkıp
gene beni ele geçiren içimi daraltan, bakıp bir kaldırım köşesine yığılacağim,
oturup dışardan balkonlarına bakacağım, kapıyı vurup odalarını dolaşmak isteyeceğim evleriyle....kaçıp uzaklaşacağım Erenköy

bu fotoğraf Erenköy'ün son fotoğrafı
Olması gereken fotoğraf

Ananemi kaybettiğim balkondan o gece, hep bu noktadan aşağı baktım
Mayıs'ın sonu
sıcak Haziran'ın akşam serinliğinde bir günüydü
Dayım içerde ağlıyor
Annem ağlıyor ben nefes alamıyordum

Ağaç yemyeşildi
Ağaç'ta mavi dönen bir plastik çubuk vardı
Dönerken nereden geldiği nereye gittiğini anlayamadığım mavi bir çubuk
Koskoca bir gece o balkonda yok etmiştim kendimi

Sonraları balkona çıkamamış
Çıkıp ağlamış
Bilmece çözen babamın ensesinden tutup bakmaya korktuğım dala kesik atmış
Her seferinde içeri kaçmıştım.

Her ilişki gibi Erenköy'de bitti

Artık orada dururken yanına koşarak gidip koşarak uzaklaşacağım

Ağaç yeşillenecek 3 haftaya
Balkona el uzatacak
Sonra solacak Sonra rüzgara yağmura dayanacak
Sonra tekrar baharlanacak

Bugün 23 Mart 2010 8:44 sabah
Kendimi hiç bu kadar yok olanla yok oluyor hissetmemiştim

Herşey yansın istiyorum

Tuesday, March 16, 2010

...

Sabah 7:00'da kalktım ve traş oldum. Sanıyorum tam 2 haftadır ilk traşım.Güzel bir taktikle uzat fransız aktör ol sonra trim et aa bi bakmışsın gene aktör olmuşum ile giderken bugün gene mücadelede dikkat konulu bir gün olduğundan yenik düştüm bir kez daha.

Dün 12 K. Galata - Sarayburnu - Sultanahmet.

Sanıyorum bu ruta elveda dedim. Birçok şeye elveda dedim.

Sabah çiş yapmaya klozete oturup kalkınca kapağın kenarı kan içersindeydi. Tüm shortlar kutulara kalktığından ve dışarda Antalya'dan gaza gelip aldığım minilerinminisi maratoncu shortu rüzgarla beraber sikimin kenarlarından baldır aralarına toplanınca kesip durdu. It's like beirut down there.

7:15 evden çıkmayı becerebilme. Hem de balıkları besleyip.

7:17 Vespa.

Tüm yazışmalara çizişmelere rağmen gene Nescafe Gold. Ah nesin sen be nesin sen böyle.

Max bluenote eşliğinde sağ achilles gene pit pit atıyor ve en sonunda MR randevusunu aldım.

Babamı uyandırdım, kaaaalk yürürüüüü kaaalk annemle yürüüüü.

Kurşun kalemin ucu açıldı, yapılacaklar alt alta.

Bir tanesi israilden alınan bilekliği Filiz'e sıktırt. Düşmek üzere.

Bir diğeri sigortadan parayı geri istedin mi?

Perşembe Ömer doğum günü. Ve yaklaşık 6 senedir doğum günü ne yapacaksın sorusuna canım abimle karşılıklı hep gülmüş aaa doğum günü mü ulan ne yapim evde oturacaz cevaplarını vermiş esasında gözlerimizle ne oldu bizelere o coşkulu omay kardeşlere diye de delip geçiyoruz. 40 yaşında bir abim var 38 yaşında bir ben var.

Ve yazar belki ilk defa bir süre sonra Nezihe, dede, ve baba üçlüsünden çıkıp bir 3. şahısın da detayına girer ve hatta özelini paylaşır. Niye şimdi durup duruken? Halbuki burası ve yine burası yazarın aşk böcek çiçek paylaştığı yer değil başladığından beri dede ve neziheden ve babadan başka 3. şahısları figuran olarak kullanmış detaya da girmemiş bir yer olarak kullanıren niye şimdi bambaşka bir şekil?

Sanıyorum burayı topu topu 8-10 kişi okuyor ki o da bir zevzek yüzünden...İşte o okuyanlar, benim 8-10 aslan neferim, teşekkür ederim ama bir faydası yok size buranın hayatta çok daha güzel coşku dolu şeyler var okuyacak hayatta çok daha güzel vakitler dakikalar var uğruna...

Sanki Haziran geldi.

Sanki Haziran geldi.

Sanki Haziran geldi.

Sanki Haziran geldi.

----------
Ne Şubat anladım ne Mart anladım
her akşam uyanık kaldım
her sabah kendime baktım
Yola kalktım
Yoldan vardım
Geriye dönüp bir de baktım
Ne Şubat anladım ne Mart anladım
-------------------------

21,5 K




Bu sabah saat 6:00. İki aylık çalışmanın son sabahı. Antalya Konyaaltı. Otel balkonu. Heyecandan saaatine bakmadığım koşunun esasında 4,5 saat evveli. Balkondayım çıplağım soğuk. Koşan 3-5 insan. Şaşırıyorum. Neden şimdi? Baktığım suların 45 dakika ötesinde Olympos, 2 saat ötesinde Kaş. Güneş birazdan bulutun altında kalacak ve yağmur yağar mı acaba diye korkacağım. Huzursuzlanıp otel lobisine ineceğim. Geri geleceğim. tekrar dışarı çıkacağım. vakit geçmeyecek. Sonra geçecek.

İlk kilometreler sakin. Sercan Sungur set (Run 2 Lonliness kulaklarımda patlıyor) 9.3 ile başlıyorum. Dinledikçe 9.9'a çıkıp daha ilk 3 km'de 11.3 ile koşuyorum. Dur diyorum duruyorum yavaşlıyorum.

İlk 10K. Rahat ve dingin geçiyor. Dizler OK kaslar OK. Kalp OK.

Semih uzaklaşıyor. Dahada yavaşlayıp Melisa'yı beklesem mi? Hayır. Devam ediyorum.

Bunlar koşu evveli gördüğüm, beğendiğim 2 alman. Kıyafetlerinden sanki teknik fışkırıyor. yanlarına gidip beraber koşsak mı demek istiyorum. Dİyemiyorum. İmreniyorum.


14K.

Moris'i geçiyorum. Geçerken elini tutuyorum. Geçerken 2005-2008 tüm Bebek-Ortaköy koşularımı da geride bırakıyorum.

17K...Durmak istiyorum...Duramıyorum. Sağ dizimi hissetmiyorum. Açmaya çalışıp açamıyorum. Pandaloop'a başlıyorum.

20K. 19K'dan sonraki ilk break-point. Stadın ışık direklerini görüyorum. Gülüyorum.

Son sağa dönen viraj stadın girişi. En büyük alkış burada. Hızlanıyorum. Son şarkı 21.5 km bekleyen şarkı A Time to be Small...

Stadın girişi kum. Sola dibe yaklaşıyorum. Tartan başlayana kadar.

Son 300 metre.

Titriyorum. Bu sefer olmaz. Şarkı bitiyor. Koşu bitiyor.

Geri bu resim kalıyor. 2 ayın özeti bu resim. Bu ayakkabılar sanki sallasam milyon anı milyon sokak milyon ben milyon sen milyon o düşecek ayakkabılar.

Bunlar da yeni ayakkabılar ve yeni çılgın çoraplar.

Binlerce sokak binlerce ben binlerce ağrı binlerce K binlerce sen binlerce o binlerce dedem binlerce buşehir dolacak taşacak ayakkabılar. Hatta dolmuş belki de yeri kalmamış ilk Mizuno'lar.

Bu da geriye kalan (kayıt için kalsın)



Monday, March 15, 2010

I think I'm obelix
I think I can carry the biggest rock full of pain
I can run with it
I can run the distance without dropping it

I think I'm obelix
I carry a stone of past and now
full of memories and happenings

you can beat me on the way
u can blindfold me
you can lead me to unpaved paths
and you can tie my legs

just leave my hands free
so i can carry

Wednesday, March 10, 2010

1968


Babam 33 yaşında. Ben şimdi 38 yaşındayım. Annem 21 yaşında ve niye heyecanla kürdanları tutuyor? Niye babama bakmıyor? Boynundaki altını kim vermiş? Babam annemin omuzunu heyecandan mı tutmamış? Külünü bir türlü bu yüzden mi silkememiş? Annemin babama kayık omuzu "olsun bak seninim yaklaşamasam da sana bakamasam da seninim" mi?

annem bu kadar hafif bir gömlek giymişken neden babam balıkçı ve ceket? Terlemiyor mu ? Annemi o saniye isterken dişleriyle gülerken heyecandan terlemiyor mu?

Kaçıncı bardak rakısı babamın?

Cama kim yazmış "canım" diye?

Arkadaki kadın neden bu kadar mutsuz ve suratı masaya bimparça bakıyor acaba kocasıyla mı konuşmuyorlar yoksa karşısında bir ayrılık mı oturuyor?

Kızarmış ekmekler yenmemiş, üzümlerden sadece 3 tane kalmış.

Restoranın adının Ancelo olduğunu biliyorum. Başka birşey bilmiyorum...Ha bir de şimdi bu resmin üzerine abim doğmuş ben doğmuşum ben babamdan büyük bu resme bakıyorum. 41 sene geçmiş.

41 sene sonra elimde bu resim babamda beni annemde beni görüyorum ama başka hiçbirşey göremiyorum. Orada olup o tuzlukla o ceket ile annem ile babam ile yanayana karşılarında sessizce oturup dinlemek istiyorum. ve sonra geçmiş olan her seneyi ve her anı onlardan dinlemek istiyorum

Ama soramıyorum sanki hiç duymak istemeyeceğim şeyleri duyacağım diye ya da duyup dönüp kendime bakıp kızacağım diye sormak istemiyorum.

keşke sorsaydım da gelecek onu da biliyorum. Ama sormuyorum.

Tüm bunların yerine sabah kızgın çöpçülerin suratına merhaba diyorum, açılan kepenklere hoşbulduk, Vespam ile girdiğim çukura sana ne oldu böyle diyorum. Ağaçlara az kaldı dayanın, park etmiş sıralı arabalara oh olsun size çekiyorum, içtiğim kahveye şarkı söyleyip, aynada sakalıma sarılıp, kalemime dokunup, kendimle sanki bir çölün ortasında kumdan ottan daldan bir şehir kurarmış gibi eften püften boktan soktan şeylerle konuşup duruyorum, bazen bir poster ile dakikalarca bazen balkondan uzanıp giden gemiyle dakikalarca, bazen sesli bazen sessiz bazen içten bazen yalandan bazen ağlak bazen kahkah bazen sabah bazen akşam bazen bazen bazen daima konuşup duruyorum.

Dün evi ve eşyalarımı kolilerken yıllardır benle gelen superhero'larımı da koliledim, uzaylı saatimi de, kurmalı teneke polis arabamı da...

Hepsi bana göz kırpıyordu, "nereye gidiyoruz lan gene" diye

Thursday, March 04, 2010

Bloody Birthday

Woke up to a blinking light
it was 2 am at night
a friend
a true friend

woke up at 6
drove my vespa
all streets, wet and grey

mom at 8
she is in love

father today
father tomorrow
like a narrow passage
we will take the courage
and go in again
and come out again

we will come out again

its march like november
its friday
and its a bloody birthday

play the bass for me now

play for today

Wednesday, March 03, 2010

Sabah 6 30 da uyandım. Erken uyanıp 5-10 dakka nefes alabilmek güzel. Güne başlarken yağan düşünceleri iştimalamak, istemediklerini itmeye çalışmak itemediklerine cesaret vermek güzel oluyor.

Man's health dergisinin de yazdığı gibi peanut butter ve reçelli ekmeğimi yedim.

Her sabah "bugün traş olsanı lan"'ı "yok lan gittikçe daha güzel yakışıyor"la da savuşturup, 10 günü kalmış sokaklarda motoruma bindim.

Galata - Galatea

Sevmek ile sevilmemek arasında kaldı benim için. Ya da bu güzel bir semt bana iyi gelmedi ben de ona iyi gelmedim, birbirimizi anlayışla terk edeceğiz.

Galata'yı biraz büyütüp Karaköy-Haliç-Asmalı-Galata çizdiğimde ise hayran olduğum kalp çıkıyor karşıma. Okulumdan dedeme haliç kıyısından karaköy vapurlarına.

Belki de bir yere bağlı kalmayıp her 3 senede bir semt değiştirmem tam bana göre. Sanki terk ettiğim her semti arkamda bırakırken endişelerimi de bırakıyorum.

Motora atladım, beni üzmeyen ama yaşlandıça aksıran tiksiren hiç bir zaman yenisiyle değiştirmeyeceğim üzerinde 25,000 KM mark'ı vurmuş olduğum vespam.

Doğum günü yemeği iptal edilecek, 2 kişiye sms attın bile, aman diğerlerini unutma, bugünün uğrak semtlerinde Sultanahmet-Taksim-Yıldız şimdilik kesinleşenler.

Bugün 4 Mart.

Bugün böyle.

Yarın kendime bir solo Martini Bianco ısmarlayacağım öğlen, kaç sene oldu içmeyeli, üç beş?

Cumartesi herşey güzel olaca, cumartesiyi sakince bırakıp (?), pazar koşacağım.

Pazar koşacağım.

"It's not just blues
It's a sea in the surface too"
It's a purpose

I am training myself how to stay numb
I am telling myself not to hear
pavements are a mass
and a dog sits without a smile

chanting birds don't fly now
and the white building turns to grey
as I turn to a midget under its shadow

run, and stop, till it hurts
till it fumes and breaks

I am training how to play everybody
I'm you I'm him I'm her
I'm the boy in the backseat
I watch the wheel turning left
But I don't reach there

run, and stop, till it hurts
till it fumes and breaks

I'm training to play
to play the old songs to wake up out of this time
its like a popcorn too many bursting- can't hold all of them
my hands are full

run, and stop, till it hurts
till it fumes and breaks