Wednesday, November 29, 2006

What do you want now?

Boy:

- Some noodle?
- Movie?
- Icecream?
- Wanna fuck now?
- A new tshirt?
- Go home?

Girl:
- Just hug me like this forever...
HK sokaklarında - Oct o6

Monday, November 27, 2006

For how much longer can I howl into this wind?


Orada durdu öyle saatlerce...sonra ağladı, sonra bağırdı, sonra gene çaldı.

Ve gitti.

Giderken de geriye bıraktığı tat ve his, başka hiçbir konserde olmadığı kadar da derinde kaldı.

Tüm yaşlanmam sırasında ya da kendimi anlamam ve değişmem sırasında desem daha doğru olur, bana “şekil” vermesi yüzünden belki de bu kadar derinde kaldı...

İlk konseri bu kadar etkilememişti. İlk konseri tanışmamızdı. Bu ikincisi;

Hem 2 metre yanımda oluşu yüzünden hem de “bak yıllar geçse dahi düşüncelerimiz, duygularımız, öğrendiklerimiz, tutkularımız hep bu kadar canlı ve hissettiklerin ! nasıl bu kadar aynı olabilir ! ve nasıl bu kadar değişmiş de olabilir” i bana seslendiği için.

Dur, bir nefes al koşturmadan, bak dinle, o binlerce defa onlarca hoperlörlerden dinlediğin girdabında dönüp durduğun şarkılardan öte sözleri...dinle, hatırla ! odanda, evde , yolda, yağmurda, sahilde, ağlarken, zırlarken, delirirken, pişmanken, kızgınken, arabada, koşarken, parasızken, tek başınayken, buz gibi dolunayda o paspası bile olmayan kapının önünde tüm yıldızlara bakarken, yeter deyip yetemediğinde, tamam deyip kaldığında, devam diyip durduğunda, famodinleri yuttuğunda, jackin dibini gördüğünde, erenköyde, arnavutköyde, orada, burada, şurada....

Tüm yapraklar “benden bu kadar” deyip kendini bıraktığı bu sonbaharın son günlerinde...

Bir sonbaharı daha bitirdiğim bu alacakaranlıkta...

For how much longer can I howl into this wind?
For how much longer Can I cry like this?
A thousand wasted hours a day
Just to feel my heart for a second
A thousand hours just thrown away
Just to feel my heart for a second
For how much longer can I howl into this wind?


The Cure - A 1000 hours....

Thursday, November 23, 2006

Kafkaslı

yılın atı seçildi

nazer demesin
birgün benim de inşallah








Monday, November 20, 2006

Vitrin

- Abi yeter artık çok sıkıldım bu elbiselerden
- Şu hale bak her gün bu muşambalar üzerimizde
- Peki biz ne zaman bi Levi's giyeceğiz?
- Gel lan, gidip bi kot alalım üzerimize...

HK sokaklarında..Oct 06

Saturday, November 18, 2006

Rush hour


Hong Kong
Oct 06

Elveda Jumbo Jimmy! Elveda Pupa


arnavutkoy'un ve hatta istanbul en guzel barlarindan di
sort pijama ne ile gitmek istersen git; istanbulda hayatin boyunca gordugunun 2 kati afrikans orada; müzik once reggie (sevmem) sonra rap olurdu, yazlari kaldirim kenarinda elinde bira, kislari icerde itis kakis, underage kizlar zencilerle kivrak danslar, hele hele hep sarmas dolas oldugumuz bi saygilar abi vardi Dj Jumbo Jimmy! o, ben ve emre ne danslar yapardik..

simdi? antonino rucci mi ne bir pizzaci bar olmus
TGIdan garsonlar gecmisTGI'in kasabi ile calisiyorlarmis etler inanilmazmis
ben bir pizza yedim. bebekteki yeni bitmelerden bin kat daha iyidiler firinlari onlar gibi elektrikli degil , odun!

10 üzerinden 9 aldi. siddetle tavsiye ediyorum da...dun aksam oturdugum yerde ben cok dans ettim yahu :(
Ve cok eskiden cekilmis bir karanlik fotograf..jumbo jimmy ve ben...Kimbilir nerede şimdi?

nefret-fobi-acı-şiddet-panik-bitti-oh bee.


kanal oldum işte geçen hafta. 4 kanalı olan arka dişimden bir tanesi 2 haftalık eziyetten sonra doldu kapatıldı. Kanallardaki sinirler alındıktan sonra o kanallara onlarca ok misali adı herneyse çubuklar sokuluyor. O çubuklar boş kanalları dolduruluyor ve demir bir çubuk ısıtılarak dışarda kalan kısımlar yakılıp kesiliyor. En son teknikmiş. Cebimle çektiğim resim çok net olmasa da tepeleri mavi olan çubukların hepsi işte tek tek kanala sokuluyor. Benim anlamadığım tüm bu 2 haftalık süreç boyunca 10 sene sonra yaptırdığım kanal tedavisinin ilkine göre ne kadar farklı olduğuydu...Sürülen cilalar, ilaçlar, dolgular, oklar, vsvsvsv...Bitmek bilmedi...Neyse..şimdi bi 10 sene daha gitmem dişçiye :)

Thursday, November 16, 2006

Ön Tamam



19fi tarihinde dolmuşlar eski Amerikan arabaları olduğu için ön koltuk tek parcadan olusup soldan saga boylu boyuna uzanir, sofor ile yan yana 2 kisi otururdu. Zamana karsi koyamayan bu dolmuslar kaldirilip yerine bilindik taksi Dogan ve Sahin’ler sarisari hizmet etmeye basladiginda cok uzulmustum. bi koca omrum onlarin icinde gecmisti ortaokul lise.

Eski dolmuslar kalkmis olmasina ragmen , on koltuga iki kisi alma gelenegi kalkmamis. Bildigimiz Dogan ve Sahin’ler de on sagda bulunan tek kisilik koltuga 2 kisi alirdi.

Ve legaldi!

Ve polis durdursa bile normal bi olaydi!

Ve bir kabustu.

Yolculuk boyunca sofor “pardon abi” diyip vitesi atarken kibarca kici hafifcene havaya kaldirmani ister, sen de buruk bir tebessum ile kici kaldirir indirir, her indiriste sopa gibi duran o Dogan marka arabanin el frenine oturma diye cesitli pozisyonlar dener; bu olay yol ne kadar engebeli donemecli olur da vites o kadar atilirsa bir o kadar kabusa donerdi.

O tek kisilik koltuga oturma sirasi geldiyse, ve sira sendeyse, oturur: acaba nasil biri gelecek diye endiseye kapilir, gelen kisi (ki zaten parfum kokan mini etek giymis, temas seven kadin hic gelmezdi) iste o gelen kisi yag mi kokacak, Maltepe mi kokacak, yol boyunca burnuyla mi oynayacak, kilolu mu olacak, yoksa paltosu yagmurdan deli gibi islanmis sen de ona islak-mi-islak temas mi edeceksin, ilk durakta inecek diye dua mi edeceksin, hele hele parayi onden hazir etmemise cebinden cikarirken inanilmaz gerileceksin misin diye bindüsünürken: gelir, bam diye oturur ve yolculuk baslardi. Arkada oturanlar hallerinden gayet mutlu, sense yakin temas el freni ve vites esliginde trafik olmasin lütfenlere siginmis “bi erenkoy alir misin?” der onune bakardin...

Ancak,

Acelen varsa, canin sikkinsa, isin varsa, kimseyi yaninda istemez ve en onemlisi PARAN varsa: o sihirli 2 kelimeyi soyler, önde, sanki kendi guzel, ozel, temiz, arabanmis gibi gayet mutlu huzurlu hatta hafiften simarik yola koyulurdun:

“ÖN TAMAM”

Bundan sofor de mutlu olur, dakikalardir sirasini beklemis sonra da dolmasini beklemis dogandandönmusdolmusun anahtarini zevkle cevirir, yola koyulurdu.

Ancak burada bi ancak daha vardir cok da dikkatli degilsen gozden kacirmis olabilecegin, ne ahlar almis olabilecegin:

Sirada dolmus yoksa, sadece kuyruk varsa; ve sen en bastan 4. isen.

Dolmus gelir, ilk uc sikismasin önde diye ziplarbiner, sen ya da ben öne atlarken ve tam 5. yanina yaklasip binecekken - ON TAMAM - cekersen:

o gecenin bi vakti kuyrukta beklemis ama daha da bekleyecek adam kendi icinden oyle sessiz ama oyle derinden ve kem gozlerle “goottttoglu” cekerdi ki ...Ondan da kurtulmanin yolu hemen parayi uzatmaktan gecerdi....

31.10.2006 11:20:12

Wanda'm!


En iyi dost köpektir derler ya. Onun bana olduğundan daha çok ben onun dostuydum. Saatlerce konuşurdum, uyurdum, öperdim, koşardım, ağlardım. Ne isterse yapardım? 14 yaşında yanımdan ayrıldı. Babam gömdü, nereye gömdü bilmiyorum. Bilmek de istemedim, öldüğünde de yanında olamadım.

Çok daha güzel fotoğrafları var Wanda'nın. Harika bir Tiger Boxer'dı. Bunu seçtim koymak için. Bitmek tükenmek bilmeyen enerjisisini, 14 sene her sabah her akşam her an her gün her mevsim ne olursa olsun bana doğru çoşkuyla koşusunu hep hatırlamak için....

4 Temmuz 2001
Wanda yanımdan ayrıldı.
Aklımdan hiç çıkmadı.

Tuesday, November 14, 2006

...


intahar sonbahar manzara iş güç kaçak koşu yelek maaş yemek km soğuk araba küfür tükür
ahmet mehmet cemil sigorta çoluk çocuk ekmek zeytin yetti yetmedi bitti bitmedi...yağmur yağar kaloriferi açarsın birşey takılır güzüne camı açarsın, bin düşünce...

Sunday, November 05, 2006

Şehri koşarken


birkez daha
bu sefer omuz Emin Özgür
15K Avrasya
1:29:15
5 kasım 2006

Saturday, November 04, 2006

Nerdeyse


ayrı sevgililer
pipisiz memesiz saçsiz aşıklar
hep tek baslarina

çok sarhoşken rastladım bu sefer
neredeyse el eleler
bir çizgi kalmış arada
neredeyse...