Monday, January 01, 2007

Love Will Tear Us Apart


Bu hafta sonu All the King’s Men’i seyrettim. Jude, Anthony, Kate ve Sean gibi kuvvetli bir kadroda bol metamorfoz dolu ağır ve hoşuma gitmeyen bir film. Yukarıdaki üçleme resimlerin hepsi ben. Soldan sağa sıralanıyorum zamanlama olarak. En soldaki tshirtümün üzerinde Joy Division’dan Love Will Tear Us Apart single’ının kapağı var. Karşısında oturduğum binanın içinden, sanat tarihi dersinden, bol yağmurlu bir havada zamanın içinde en ufak bir önemi kalmamış ve değersiz kız arkadaştan ayrılmış eve dönüyordum. Omuzlarıma düşen ıslanmış saçlarımın ağzıma burnuma girmesi, içimdeki şiddet ve kızgınlık beni berbere soktu. Kesin dedim kestiler, boyayın dedim (ortadaki resim) boyadılar. Ordan çıkıp 2. deliğimi de kulağa çaktırdım. Fotoğraflar çekildi ve bir şekilde bir mektup zarfının içinde Erenköy’e postalandı. Annem heyecanla mektubun geldi oğlum diye aradığında, mektubu telefonda açtığında, ağlamaya başladığında, babam fonda “biz amerikaya ibneee mi olmaya yolladık bunu” diye haykırdığında, abim italyadan devreye girip “bir saatlik boya o, geçici şampuan” diye kandırdığında, sonra dönüp bana bağırdığında.... o gece, bir hayli huzursuz uyudum. Sabah kalktım, aynaya baktım, dönmeme 3 hafta kala bu iş ne olacak deyip, saçlarımı kazıdım.

Filmde, Jude Law insanın başına kötü, beklenmedik, şok bir olay geldiğinde önce bocaladığını korktuğunu ne yapacağını bilemediğini ve işte o sırada saçmaladığını kendinden beklenmedikleri yaptığını ve olayı fazlasıyla irdelediğini ama daha sonra tüm detayları tüm çizgileri incelediğinden artık inceleyecek bir ayrıntı kalmadığını ve bütün resmi görebildiğini ve o noktada olayın şokundan çıktığını söylüyor. Belki de son resimde eşek gibi gülmem de benim tüm resmi görüp normale döndüğümün fotoğrafı. Olan bana değil güzel saçlarıma oldu... :) :(