Sunday, February 28, 2010

19K


Bir okul çıkışı ananemin evine tek başıma gitmiştim. Anahtarla içeri bambaşka amaçlarla girmiş, çıkmaya yakın telefonunun yanında bir deftere denk gelmiştim.

Dedemi kaybedeli 1 yıl olmuştu.

19 yaşındaydım.

Ananem dedeme defter tutuyordu. Sayfalarını çevirip okumak istemiştim, titremem ağlamam engel olmuş; defteri çekmeceye, hırsızın vicdan azabıyla, koyup evden kaçmıştım.

Çevirdiğim 2-3 sayfasında dedem ananemle konuşuyordu.

Muzom, Muzaffer'ciğim, Muzaffer Bey gibi farklı isimlerle hitap edip dedem sonrası hayatını her gün kaleme alıyordu.

O defteri, bekledim hep, ananemim ölümünü taa o yaştan beri sadece o defter için bekledim. Hiç sormadım soramadım.

Sanki ananemim ölmesinden sonra bana açılacak yeni bir tünel gibi bekleyip durdum.

6 Aralık 1990'da dedem sonrası, 18 yaşındayken, tam 18 sene sonra ananemi kaybettim.

7-8 ay defter aklıma gelmedi. Gelemedi ama geldiği zamanda sanki tüm o atılanlar saklananlar sağa sola kaldırılanlar arasında kayboldu paniği ile Erenköy'e koşup anneme sordum. Annem ağlayarak bana uzattı.

Sanıyorum 2 sene oldu defteri alalı, kütüphaneye durduğu yere sabah akşam bakış atıp, "bir başka zamana" deyip durdum.

Nedense yalnız olmak ertesi gün iş olmaması bir şişe Jack devirmek ağlamak kimsenin dur diyemeyeceği bir zamanı bekledim.

Çok oldu öyle zamanlar.

Çok denedim yapamadım.

Şimdi de Jack yanımda, A Time to be Small çalarken defter yanımda sayfaları açık bana bakıyor.

Okumuyorum.

Belli ki okumayacağım.

İlk sayfasında 1943 (Dedemle tanıştıkları yıl)

ikinci sayfasında "Hayatım" yazıyor.

Dedem ölmüştü.

Dedem yoktu.

Dedem gitmişti.

Ananem kabul etmemişti.

Yokluğun içinde, onsuzluğun ve özlemin ve acının içinde boğuşurken dedemi öldürmemişti yok etmemişti.

Bu yüzden de defterde, sanki, dedem akşam poplin gömleğiyle çıkıp gelicekmişcesine yazmıştı.

Dayımdan bahsetti (bakabildiğim sayfalarda) Fügen'den torunlardan bahsetti.

Anannem imkansızlığın içinde sevgisine yaslanıp dedemi yaşatıyordu.

Şimdi bunu, o hastane odasında ananemin elimi tutup gözlerimin içine bakıp "ölmek istemiyorum" diye yalvarmasından anlıyorum. Dedemi bırakacağını zannediyordu.

Dedem yaşıyordu.

Bu yüzden ölmekten gitmekten korkuyordu.

Ananem imkansızı gerçek yapmıştı.

Ananem çok şahaser bir kadındı.

Sabah yola Galata'da bunla başladım. Ortaköy-Bebek-Emirgan-İstinye-Dön bebek-Arnavutköy

19K.

Aklımda ananem, Ortaköy'den çıkıp Kuruçeşme'de suyun yanına vardığımda şehre baktım gipgri, sanki firardaydım.

Aklımda Emin ile sonsuz koşularımız, Emin ile suya girdiğimiz yerler sanki başka bir şehirmişcesine soğuk, renksiz ve katı duruşlarıya ordalardı.

Evden nereye gideceğimi bilmediğindem anahtarsız cüzdansız çıkıp istinyeyi tercih etmiş, son durakta nefessiz abime fırlamış duş sessizlik ve o Arnavutköy'ün değişmeyen görüntüsü.

Picasso olsam harika bir tablo çıkaracağım o görüntü.

19K, sanıyorum gerçekten hedefsizim artık.

Yoruldum.

Ve sanıyorum kendi kendimi içine çektiğim bu oyunda dizlerim yoruldu.