Tuesday, November 16, 2010


tam iki sene sonra ve son yazının yazılmasından da neredeyse bir sene sonra oturup bugün ilk defa aylar sonra "the champion father" defterimi açtım.

İki fotoğraf çektim iki üç satır okudum ve kapadım.

Bugün babamın bana göre hayatı bırakmadığının ve bizim de ona bıraktırtmadığımızın tam 2. senesi.

Bugün bir otobüse bindim Aşiyan'a gittim.

Babamın telefonda Yaşar Kemal'in mezarını geç patikadan yukarı çık ufak bir düzlüğe geleceksin sesi peşinde, babaannemim mezarını bulmaya çalıştım, bulamadım.

4 gün içerisinde ikinci mezarlıktan çıkarken biraz üzüntülü biraz da güçlü çıktım.

Babamı ve annemi, tam beş ay olacak, görmeyeli.

Ufak bir köpek almış ?? bulmuş ??, annem köpeğin resmini gönderdi ama mms'e yenik düşmüştelefonum gösteremedi.

Sabah dayımlar gitmiş. Dayım iyiymiş.

Koskoca tarihimden bugün annem-babam-abim-dayım geriye kalanlar. Başka hiçbir şey yok. Uzaklarda bir kuzen, Ahmet kadar uzak Ahmet kadar kalp kırmış.

Babaannemin adını unutmuştum bugün. Aliye (esasında annemin Teyze'si) zannederken babam Asiye dedi.

Kulakları çok ağır duyar, kulak dibinden bağırmak gerekirdi. Ben 5 yaşımdayken gitmiş, tüm halalar-amcalar bileğindeki Trabzon bileziklerinin peşinde olduğundan ; babam annesinin cenazesini iki alt sokakta amcamın evinden çıkarken görmüş... ağlayarak eve girişini çok net hatırlayıp son dakika cenazeye yetiştiğini biliyorum. Bu 3 amcamın 2 halamın mı ne hayatımın sonuna kadar yokolmalarına neden olmuş bir vaka.

Bu yüzden babam beni bıraktığında , aynı Metin Amca'nın yüzüne bakıp Muzaffer Dedemi her gördüğümde kalbim nasıl hızlandıysa, kimin yüzüne bakacağım, bilmiyorum.

Şimdilik dakikalık telefonlarla anne babaya, yere bakmalı hararetli abi konuşmalarıyla geçip gidiyor aylar.